29 Mayıs 2018 Salı

"ADD’Yİ İLK OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULA TAŞIYAN SÜREÇ" - HÜSNÜ MERDANOĞLU

ADD’Yİ İLK OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULA TAŞIYAN SÜREÇ
HÜSNÜ MERDANOĞLU
1994 Mayıs ayında yayına başlayan, beşbin adet basan birinci baskısı kısa sürede tükendiği için ikinci baskısı yapılan ve bir süre düzenli olarak yayınlanmış olan, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi’nin yayın organı olan “Atatürkçü Düşünce Dergisi”nin sayfaları arasında kimi gerçekleri görmek mümkün.
Bu yazıda; ADD Genel Başkanı Sayın M.Suphi Gürsoytrak’ın söz konusu Dergiye yansıyan yazılardan yararlanarak, ADD’de patlayan ve bir kişinin ölümüne neden olan bombanın nedenleri ile ADD’nin İlk Olağanüstü Genel Kurul’a taşınması sürecini aydınlatmaya çalışacağım.
ADD’nin 3 üncü Olağan Kurultayı 29 Mayıs 1994 günü yapılmış, bu Kurultay sonrasında Genel Başkanlığa seçilen Süreyya Hami Şehitoğlu’nun 31 Mayıs 1994 günü ameliyat sarasında yaşamını yitirmesi üzerine, M. Suphi Gürsoytrak Genel Başkan’lığa seçilmiştir.
Gürsoytrak, Genel Başkan seçilmesini izleyen günlerde, ADD’nin yayın organı Dergiye yazdı aşağıda kim örneklerini bulacağınız yazılarla, ülkemizin içinde bulunduğu koşullara dikkatleri çekmekle birlikte, Kemalist dik duruşu nedeniyle kendisi de dikkatleri üzerine çekerek, ADD’nin İlk Olağanüstü Genel Kurulu’na taşınması süreci başlamıştır.
“Ulusumuz yeni bir SEVR zorlamasıyla karşı karşıyadır. Bu amaçla çalışanlar ne yazık ki, büyük ümitlerle kurduğun Yüce Meclis'e bile sızabilmişlerdir.
Diğer taraftan derinden ve sinsice çalışan, bol kaynaklarla beslenen bir grup da, çağdaş ve uygar boyutta yapılandırdığınız ulusumuzu, ortaçağ karanlığına çekmek için var gücüyle çalışmaktadır.
Uluslararası sermaye ile işbirliği halinde olan diğer bir grup da, serbest piyasa karmaşası altında, Ulusun ve ülkenin kaynaklarını ve iktisadi kuruluşlarını bir süredir yağmalamakla meşgul.
...
Bu karanlık koşullara karşın gençliğe hitabenizin bilincinde olan Atatürkçü Düşünce Derneği üyelerinin M. Genel Kurulu'nda seçilmiş Genel Merkez Yönetim Kurulu olarak; sana minnetimizi, devrim ve ilkelerine olan bağlılığımızı, çağdaş uygarlık yolunda sürekli ilerleme ülkümüzü, özgür, demokratik ve laik Cumhuriyetimizi koruma azmimizi belirtir, yüce huzurunda saygıyla eğiliriz.
M. Suphi GÜRSOYTRAK Genel Başkan"
(Gürsoytrakı’ın, Anıtkabir defterine yazdığı tümcelerlerden, Atatürkçü Düşünce Dergisi, Haziran 1994, s.7.)
“… Bugün Güneydoğu bölgesi bir etnik grubun batılılarca kışkırtılması üzerine kandırılmış bazı vatandaşlarımız aracılığı ile büyük bir insan ve toprak parçasının koparılmak istediğini görüyoruz. Bunu da dışardan kaynaklanan ve Türkiye’yi bir yerde güçsüzleştirmeyi amaç edinen batılıların Türkiye’ye yönelik tertiplerin bir uygulaması olarak algılamaktayım.”
“(Batı) nasıl Güneydoğu’da Türkiye’nin bir parçasını koparmak isteyen PKK hainlerine ve onların siyasal yardakçılarına destek çıkıyorsa, aynı şekilde hükümetimize ‘Devleti Küçültün’, ‘Özelleştirme Yapın’, ‘Kamu sektörünü tasfiye edin’ gibi telkinlerde yapmakta, bunun için de aracı olarak IMF ve Dünya Bankasını kullanmaktadır. Bir özelleştirme yasası çıktı şimdi ne olacaktır? …. Türkiye’de bunları alabilecek sermaye sahibi olmadığına göre bunların büyük bir olasılıkla Yahudi, Rum, Ermeni sermayedarları ile yabancı sermayenin eline geçmesi olasılığı son derece yüksektir.” (AD Dergisi, Yıl;1, Sayı;5, s.3-4.)
“Cumhuriyetin kuruluşunun yetmiş birinci yılını yaşadığımız bugünlerde özgürlükçü, çoğulcu, laik, hukukun üstünlüğüne dayanan sosyal hukuk devletimiz, ülke ve millet bütünlüğümüz; yurtiçinden ve dışından büyük ve fiili tehditlerle karşı karşıya bulunmaktadır.
Bu tehditleri oluşturanlar:
1) Özellikle, Güneydoğu'da bir Kürt devleti kurmak isteyenler,
2) Ülkemizde şeriata dayanan bir İslâm devleti kurmak isteyenler,
3) Küreselleşme bahanesiyle sosyal devleti ortadan kaldırmak isteyenler olmak üzere belirtilebilir.
Washington kaynaklı koşullarda yapılan 12 Eylül müdahalesiyle iktidara gelen K. Evren-T. Özal ikilisinin oluşturduğu baskı rejimi altında uluslararası kapitalizmle bütünleşmeyi amaçlayan "24 Ocak Kararları" gereğince uygulanan sosyal, kültürel ve ekonomik politikaların devleti büyük ölçüde borca sokması ve Amerikancı dış siyaset izlenmesi, yüksek enflasyon siyasası izlenmesi, yolsuzlukların üzerine gidilmemesi ve vergilendirmede gerekli düzenleme, genişleme ve düzeltmelerin bilinçli olarak yapılmaması sonucu Türkiye halkı ve devleti yukarıda belirttiğimiz tehditlerle karşı karşıya getirilmiş bulunmaktadır. Adeta yeni bir "Sevr" uygulaması sinsice yürütülmektedir. Son aylarda Batılı ülkelerce, insan hakları konusunun Türkiye'yi parçalama aracı olarak ısrarla kullanılmaya çalışıldığını gözlemekteyiz. Tarihsel olaylara baktığımız zaman insanların, toplumların ve ulusların ilişkilerinin temelinde hep "sömürü-ekonomik çıkar" yattığını saptamaktayız.”
“Türkiye, üç demir-çelik fabrikası, petrokimya tesisleri, petrol rafinerileri, gelişmiş otomotiv endüstrisi, güçlü tekstil sanayii, etkin savaş sanayii, engin tarım kapasitesi, zengin hayvan varlığı, çeşitli bitki örtüsü, büyük su kaynakları, milyonlarca çağdaş eğitim gören gençleri yetişmiş iş gücü, ulusal gururu yüksek, zengin insan kaynakları, geleneksel disiplinli askeri gücü, yüksek moral gücü, çağdaş devlet yapısı, güçlü bürokrasisi ve ülkenin jeostratejik konumunun sağladığı avantajlar, ileriye atılmaya hazır 'büyük bir potansiyel gücü simgelemektedir.
Öyleyse Türkiye daha çok güçlenmeden durdurulmalı, denetim altına alınmalı, bağımsız hareket kabiliyeti kısıtlanmalı, giderek ortadan tamamen kaldırılmalıdır. Bu maksatla içeride çıkarılacak olaylarla daima meşgul edilmeli ve kalkınmaya harcayabilecek kaynakları bu olaylara ve silah alımında tükettirilmelidir. Bu amaçla etnik ve mezhep ayrılıkları, sağ-sol çatışmaları teşvik edilmeli, siyasal görüş farklılıkları keskinleştirilmeli, partiler olabildiğince parçalanmalı devlete ve hükümete güven duygusu olabildiğince yok edilmeli, toplumda her türlü çürümüşlük geliştirilmeli, sosyal sınıf ve katlar arasındaki farklar keskinleştirilmeli, asayiş ve güven duygusunun yok edilebilmesi için sürekli sabotajlar, anarşik olaylar tezgâhlanmalı, devlet, mali gücünün üstünde borçlandırılarak sürekli Batı'nın mali kaynaklarına bağımlı duruma getirilmeli, bağımsızlık savaşı değer yargıları ile geliştirilen planlı ve karma ekonomiyle gerçekleştirilen sosyal devlet modeli, liberal devlet yapısına dönüştürülmeli, laik devlet rejimine karşı dinsel devlet modeli teşvik ve ileri sürülmeli, ulus birliği, devlet tekliği ve ülkenin bütünlüğü parçalanmalı ve ne pahasına olursa olsun, ulusal birlik ve kimliğin, özgürlük ve bağımsızlık hareketinin sembolü Mustafa Kemal Atatürk yıpratılmalı ve yok edilmelidir.” (Atatürkçü Düşünce Dergisi, Yıl;1, s;7; Kasım 1994, s.7-8)
“Avrupa Birliği, Gümrük Birliği'ni imzalayacaktır. Çünkü Altmış, yetmiş milyonluk Türkiye pazarını kendi kontrolü altına alabilecektir. Türkiye'nin ekonomik değeri olan her türlü sanayi tesislerini çok ucuza satın alabilecek veya elde edeceği hisse çoğunluğu ile yönetimi ele geçirmiş olacaktır…. Kendisine rakip göreceği tesisleri el değiştirmeye veya iflasa zorlayabileceklerdir. … objektif değerlendirmelerden de anlaşılacağı gibi, tam üyeliğe kabul edilmeden imzalanacak bir Gümrük Birliği, mevcut hükümeti ve bazı sermaye kesimlerini kurtarır ama, Türk halkını içinden çıkılamaz bir badirenin içine sürükleyebilir. Hele, bütün koşulları, Avrupa Birliği üyelerinin yararına olan anlaşma için, Yunanistan zorluk çıkarıyor endişesiyle ulusal çıkarlarımızdan bazı açık veya gizli ödünler vermeye kalkmak, sorumlularını ebediyen lanetlenmekten ve hesap vermekten asla kurtaramaz. … Osmanlı Devleti, Kırım Savaş'ından sonra 1856 yılında yapılan PARİS Antlaşması’na göre Avrupalı sayıldı, hukukundan yararlanması kabul edildi ve toprak bütünlüğü Avrupalı devletler tarafından kabul edilmişti. Aynı Avrupalılar değil mi, Türkleri Asya'ya sürmeye kalkan?.. Tarih ancak güçlü olanların, bağımsızlık ve özgürlük duygulan yüksek olan ulusların varlıklarını ezel ebet sürdürebileceklerini göstermektedir.
(AD Dergisi, Yıl: 1, Sayı; 10, Şubat 1995, s. 2-3)
İşte bu ulusalcı antiemperyalist, bölücülüğün ve gericiliğin arkasında emperyalizmin olduğunu vurgulan söz ve söylemlerin yazıya döküldüğü günlerde ilk bomba, 27 Şubat 1995 günü ADD Genel Merkezi tuvaletinde patladı. ADD Genel Merkezi’ni bombalamak amacıyla, bomba düzeneğini ayarlamak için tuvalete giren Cahit adında bir kişinin patlattığı bombaydı bu bomba.
Dernek çalışanlarına ya da üyelerine bir şey olmamış, Cahit’in kendi canının yok olduğu bu bombalama olayından sonra, Cahit’in cansız bedeninden kopan parçaları, insan olma özelliğine yaraşır bir özenl bir araya getirerek toplamayı, Dernekte şapkası ile sembolleşmiş emekli öğretmen “Şapkalı Kadın” Seher Yıldırım üstlenmişti.
Bir başka emekli öğretmen Mehmet Akün, Derginin Mart 1995 sayısında Cahit için şunları yazdı:
“Derneğe vardığımda koridora sıçramış kanlar, parçalanmış lavabo taşları, yerinden sökülmüş tuvalet kapısını gördüm. Ne olacaktı? Aile bütçesine üç-beş kuruş katkı sağlamak uğruna çay servisi yapan Sultan bacımız, belki sevgili başkanımız, belki başkaları, belki ben, ama senin hiç mi hiç tanımadığın insanlar yaralanacak, ya da öleceklerdi. Bir süre durgun, donuk gözlerle senin ölümünden kalan izleri inceledim. Ama sana hiç kin duymadım. Sadece ‘derneğe daha çok uğrama’ kararı aldım.”
Öyle de oldu;
Bu olaydan sonra Dernek insanlarla doldu taştı, Dernek üyeleri birbirlerine bir başka kenetlendiler. Etkinlikler üyelere gönderilen çağrı mektupları ile duyurulmaya başlandı, telefon zincirleri oluşturuldu, üye sayısı o denli arttı ki, bir ayda on bir üyenin kaydının yapıldığı, onlarca şubenin açıldığı oldu. Komisyonlar kuruldu. Kırsal yörelerindeki halka ulaşıldı. Okullarda ve halka verilen konferanslara katılanların sayısı yüz binleri geçti. Dernek kurumlaşmayı sürdürürken, Genel Başkan Suphi Gürsoytrak emperyalizme karşı dik duruşunu, içerideki bomba patlayıncaya dek sürdürdü.
“ Arap ülkelerinin su hakları bahanesiyle (Fırat-Dicle) konusunda, Suriye ve Irak'ın yanında Türkiye'ye karşı açıkça (cephe aldılar). Bu konuda İsrail’in de Arap ülkelerinin yanında yer aldığı dikkatten kaçmamaktadır.”
“Esasen Körfez Savaşından önce Pentagon'da ve denetimlerindeki "Tink-Tank" (Düşünce üretim grubu) kurumlarınca üretilen strateji çalışmalarında, su yüzünden Türk-Arap savaşı çıkacağı sürekli işleniyordu. Irak'ın Kuzeyi'nde oluşturulmaya çalışılan uydu "Kürt devleti" çalışmaları da dikkate alındığında, Güney ve Güney-doğu bölgemiz de Potansiyel bir tehlikenin varlığı ve büyüklüğü, ulusça bu konuda da ne kadar dikkatli olmamız gerekliliğine işaret etmektedir.”
“Ayrıca, gerek İsrailli işadamlarının, gerekse bazı Batılı ve Arap işadamlarının GAP yöresinde, Özellikle toprak almaya ve iş kurmaya çalışmaları da oldukça dikkat çekici faaliyetler olarak görülmektedir.” “… çevremizdeki açık ve gizli işbirliğini ve boyutlarını göstermesi bakımından, önemle üzerinde durulması gereken diğer bir ulusal konu olduğu kanısındayız.
(Yıl:3, Sayı;22, Şubat 1996, s.2.)
Mayıs 1996’ya gelindiğinde, yurt içindeki ve yurt dışındaki ADD’lilerle yapılan toplantıda Görsoytrak, kamuoyun önünde son iki yılın hesabını ADD üyelerine verirken söyledikleri, ADD’nin kurumlaşma sürecine girdiğini müjdeleyen Mayıs 1996’da yayınlanan 25 inci sayısında şu tümcelerle yer almıştır:
“Geçen bu iki hizmet yılımız süresince bir taraftan nicelikli büyümemiz sağlanır ve örgütsel noksanlarımız giderilirken, diğer taraftan düşünsel alanda Atatürkçü Düşünce Felsefesi doğrultusunda üyelerimizin ve halkımızın aydınlatılmasına, bilinçlendirilmesine büyük önem verilmiştir.”
Bu amaçla yurtiçinde ve yurtdışında başta bilim adamlarımız, yazarlarımız konularının uzmanları, kültür, sanat ve siyaset adamlarımızın, çeşitli düzeylerde tertiplenen etkinliklere katılmaları sağlanmıştır. Yalnız geçmiş siyasi olayları anımsamak değil, aynı zamanda yaşanan, toplumumuzu ve devletimizi ilgilendirecek siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel olaylar hakkında örneğin özelleştirme, küreselleşme, devleti küçültme, Gümrük Birliği Anlaşması gibi girişimler ile laik devletimizi tehdit eden şeriat yanlıları ile ülke ve ulus birliğini parçalamaya yönelik ırkçı girişimlere karşı her kat ve düzeydeki makamlar nezdinde karşı çıkılmış, ilgili yasaların uygulatılmasına çalışılmıştır. Bu girişimlerimiz ve yapılan konuşma ve açıklamalar genelgelerimizle tüm şubelerimize ve üyemize yansıtılmaya çalışılmıştır.
Keza şubelerimiz gereksinim duydukları kitaplar, fotoğraflar, video ve bantları, kasetler, slâytlar, diğer benzeri eğitim, öğretim ve tanıtım araç ve malzeme isteklerini mevcutlar oranında karşılamaya büyük gayret sarf edilmiştir. Halen yurt içinde ve yurtdışında, oldukça yeni bir dernek olmamıza karşın halkımızın gösterdiği büyük ilgi ve siz değerli üyelerimizin tutarlılığı sayesinde Türkiye'nin en büyük ve en saygın ‘sivil toplum’ örgütü, demokratik baskı gurubu haline gelmiş bulunmaktayız.”
ADD Dergisinin Haziran 1996’ sayısında;
—ABD Temsilciler Meclisi’nin Türklerin, Ermeni soykırım yalanlarına yaklaşımını,
—Türkiye’de Çekiç Gücün varlığını eleştiren Görsoytrak;
18-19 Mayıs 1996’da yapılan 4 üncü Büyük olağan Genel Kurulu sonucunda; M.Tevfik Kızgınkaya, Prof. Ningur Noyanalpan, Prof. Ünsal Yavuz, Av. Mehmet Uğurlu, Vahit Yılmaz, Prof. Mustafa Altıntaş, Hüseyin Emre Altınışık, Prof. Özer Ozankaya, Av.Burhan Apaydın ve Nilgün Ersoy’dan oluşan Genel Merkez Yönetim Kurulunda tekrar Genel Başkanlığa seçildi.
10 Kasım 1996 günü milyonları Anıtkabir’de toplayan Görsoytrak öncülüğündeki ADD, her geçen gün büyümeye ve güçlenmeyi sürdürürken Gürsoytrak da, kamuoyunu aydınlatma görevini Dergin 39 uncu sayısında şu tümcelerle sürdürmüştür:
“Birleşmiş Milletlerde Türkiye’nin karşı çıkmasına karşın, ABD’nin Fırat ve Dicle nehirlerini ‘sınır aşan su’ olarak kabul etmesi, GAP dahil bu konularda Türkiye’nin başına büyük sorunlar açacak nitelikte görünmektedir.”
“ABD yönetimine yakın düşünce üretim merkezi (Tink Tank) uzmanları, Balkanlar, Türkiye, Ortadoğu, Asya’daki Türk Cumhuriyetleri bölgesinin geleceğine yönelik bir takım senaryolar üretip durmaktadırlar.”
Ankara’da mütevazı de olsa bir Genel Merkez binası satın alan, her geçen gün üye ve şube sayısı artan, ilgili illerin valiliklerinden alına olurla okullarda, kütüphanelerde, demokratik kitle örgütlerinin toplantılarında ve halkın ayağına gidilerek düzenlenen toplantılarda Atatürkçülüğü anlatan yeterli, nitelikli, bilgili ve özverili kadroları barındıran ADD’de bu kez, Gürsoytrak’ı Genel Başkanlıktan düşürülmesine yönelik girişimler başlamış yani iç bomba patlatılmıştır.
Ünsal Yavuz ile Tevfik Kızgınkaya’nın, Gürsoytrak’a muhalefet ederek Genel Başkan Yardımcılıklarından ayrılmaları, Ningur Noyanalpan, H.Emre Altınışık, Vahit Yılmaz, Burhan Apaydın’ın muhalefete katılmaları ile 24/11/1997 günü yapılan Genel Merkez Yönetim toplantısında, Gürsotrak’a güvensizlik önerisi verilmiş, zamansız ölümü Kemalistler için bir kayıp olan, Kemalist kişiliğini ruhuna yansıtmış bulunan, güler yüzlü, güvenilir ve saygın kişilikli Av. Mehmet Uğurlu ile aynı niteliklere sahip olan, Derneğin kurucularından Dr. Ziya Tinel’in tüm çaba ve gayretlerine karşın İlk Olağanüstü Genel Kurul için adım atılmıştır.
8 Şubat 1998’günü yapılan ve Suphi Gürsotrak’ın listesindeki adayların çoğuncuğunun yönetime taşınmasıyla sonuçlanan ADD’nin İlk Olağanüstü Genel Kurulu ile ilgili değerlendirme, Dergini Şubat 1998 sayısının 13 üncü sayfasında şöyle yapılmıştır:
“Türkiye’deki bir avuç işbirlikçi sayesinde yurdumuzun topraklarını ileri karakol olarak kullanan emperyalist güçler, kişiliğini ve onurunu kaybetmiş yöneticilerden aldığı güçle çizmeyi aşan eylemler yapmaya başlamışlardı. Atatürkçü Düşünceyi, demokrasiyi, laik hukuk devletini, Cumhuriyeti halka mal etme yönünde 1919'ların Kuvayı Milliye heyecanı, mücadele azmi ve örgütlenme dinamizmini yeniden canlandırmak savaşımında olan ADD kendi iç hesaplaşmasını 8 Şubat 1998'de yapılan Olağanüstü Genel Kurul'a taşımak zorunluluğu ile karşı karşıya kaldı...”
“ADD Genel Başkan Yardımcıları olan Tevfik Kızgınkaya ve Prof. Dr. Ünsal Yavuz'un yönetim ve örgüt içinde daha etkin ve güçlü bir duruma gelmek için 20 Eylül gecesi Genel Başkan'ı Galatasaray Kulübüne konuşmak için çağırmalarıyla başlayan ADD içi sancılar, emperyalizmin uzantısı konumundaki ‘çağdaş mandacı’ mason ve rotaryan örgütlerine mensup Atatürkçülerin takiyesiyle sonuçlanmıştır.”
“Prof. Dr. Ünsal Yavuz, Almanya'daki tüm örgütlerin sorumluluğunun kendisine, Türkiye'deki örgütlerin sorumluluğunun da Tevfik Kızkınkaya'ya verilmesini isteyerek, bu konudaki yetkinin Yönetim Kurulunda olduğunu söyleyen Genel Başkan M. Suphi Gürsoytrak'a cephe almıştır”.
“… Küreselleştirilmiş "Çağdaş mandacılığı" yani "batı"cılığı emperyalizmle koşut sayanların meydana getirdiği kutupların içindekilerle gerçek Atatürkçüleri ayırmaya yol açan Olağanüstü Genel Kurul kararı işte bu koşullarda gündeme gelmiştir.”
“Olağanüstü Genel Kurul'un yapıldığı 7 Şubat günü ise DSİ salonundaki duyarlı delegeler yanlışlardan arınmış, yapıcı ve geliştirici bir tutumla Kemalizm'de Atatürkçülükte de lafta kalmadıklarını gösterdiler. Yeni Sevr haritaları çizilmesinde çorbada tuzu bulunanların, dışardan yönlendirilen ‘batı’cı ve ‘gizli Atatürkçülüklüne meydan vermeyen bir anlayışla hareket eden ‘gaflet, delalet ve hıyanete’ karşı omuz omuza vermiş ve Genel Başkan'ın Kuvayı Milliye listesinin kazanmasını sağlamışlardır.”

“ADD'nin duyarlı üyeleri dışardan yönlendirilen ABD lobilerine, rotaryan uzantısı olan ve coşkuyla akan bir su gibi hızla yol aldığımız bir dönemde su yatağımızı de¬ğiştirmeye çalışan güçlere karşı başlattığı Kuvayi Milliye atılımı ile önümüzdeki günlerde düşün ve eylemlerimizin doğrultusunu belirlemiştir. … ”
Bu değerlendirmede vurgulanan; “çağdaş mandacı”, “mason”, “rotaryan”, “dışardan yönlendirilen ABD lobilerinin” uzantıları ya da “gaflet, delalet ve hıyanet” içinde olan kişilerden, 5 inci Olağan Genel Kurulu sonucunda oluşan ADD yönetimine kimlerin taşındığı hakkında, ADD Dergisinde bir bilgi bulunmuyor. Ancak, 5 inci Olağan Kongrede yönetime seçilenleri, İlk Olağanüstü Kongre’de “Kuvayı Milliye listesinin” karşısında yer alanların desteklediği biliniyor.
Haziran 1998’de yapılan 5 inci Olağan Genel Kurul sonrası Genel Başkanlığına seçilen emekli bir hukukçunun, kapağında kendi öz deyişinin yer aldığı Derginin, Haziran 1998 sayısında açıkladığı;
“Birbirimizi dinleyecek, sevecek, sayacak, Genel Merkezle sıkı iş biriliği içinde, aykırılık ve çelişkilere düşmeden bayrağı daha yükseklere çıkararak bizden sonrakilere teslim edeceğiz” görüşlerini alkışlamamak mümkün değil.
Ne var ki, bu görüşler yönetime yansımamıştır.
500 öğrencinin üniversitelere taşınmasını, 200 öğrenciye karşılıksız ve Derneğe yük olunmadan, gönüllülerin oluşturduğu fon aracılığı ile harçlık verilmesin sağlayan Eğitim Komisyonu başta olmak üzere, başarılı olup olmadıklarına bakılmaksızın bütün komisyon sorumluları değiştirilerek, ADD’ye gönül verenlerin çalıma istek ve azminin kırılma süreci başlatılmıştır.
Üyelikten atılma ve şube kapılma işlemleri, hepsinden önemlisi üyeler arasında kutuplaşma, sürtüşme, didişme gibi olumsuz davranışlar başlamıştır.
Belirtilen süreçte; olumsuzluklara neden olanların birçoğu, belki üstlendikleri görevi başarı ile yerine getirmiş olmanın huzuru ile belki de mahcubiyetlerinden olacak, kendiliklerinden Dernekten uzaklaştılar. Ancak, içlerinden ADD’de kadrolu Genel Sekreter olmayı başaranlar(!) oldu.
Günümüz ADD yönetimi; ADD eşgüdümünde oluşturacağı iletişim organlarıyla, halkımızın ve şubelerimizin her konuda aydınlatılması, ulusal dayanışmasının güçlendirilmesi, olası teklikler karşısında ulusumuzu iri, diri ve uyanık tutulması yönlerinden yönlendirici olmalıdır.
Ancak unutulmamalıdır ki, Çiçero’nun dediği gibi; “Hain, hain gibi gözükmez. Kurbanların dilinden konuşur. Onların yüz ifadesini takınır ve onlar gibi giyinir ve bütün insanların kalplerinde yatan değerlere hitap eder.”
Kemalist bağlamda yeni plân ve projelerin uygulamaya konulmasında işbirliği yapılıp güç biriliği oluşturulurken, görev verilip hizmetinden yararlanacak olanların “kanındaki öz cevhere” dikkat edilmesi gerekir. Aksi halde, kuzu postuna bürünüş kurtlara gün doğmaktadır.
**
ELEŞTİRİ YORUM:
Dursun Ali Ercan bana adlı alıcılara
Diğer seçenekler 23.12.2006
sayın merdanoğlu, makalenizi dikkatle okudum. tek kelime ile enfes.. umarım ders çıkaranlar olur.kutluyorum
selamlar ali ercan

ADD YE HİZMET EDENLERİ SAYGI İLE ANMAK GEREKTİĞİ ANLAYIŞI İLE KALAME ALDIĞIM BİR MAKALEMİ
EKTE BİLGİ VE TARDİRLERİNİZE SUNUYORUM.
SAYGI İLE
HÜSNÜ MERDANOĞLU

Şener Paşa ve ADD -Ergün POYRAZ
Haberler Ocak 9th, 2007
Jandarma eski Genel Komutanı Şener Eruygur, genel komutanlığı döneminde irticai kesimin, AKP’nin ve bölücülerin korkulu rüyası olmuştu. Eruygur’un dönemi Atatürkçü kesimin ise en rahat ve en güvenli günleriydi. Ülke düşmanlarına göz açtırılmayan bu süre Şener Paşa’nın emekliliği ile adeta bitiyor, ardından AKP milletvekillerinin evinde biat edilme dönemi ile başlayan süreç irticai kesimin bayram günleri oluyordu…
Şener Paşa, son ADD seçimlerinde genel başkan olunca malum kesimler bundan son derece rahatsızlık duymaya başladı. En başta Gülen’e yakınlığıyla bilinen Zaman, AKP çizgisindeki Vakit, yine aynı safta yer alan Yeni Şafak gazeteleri olmak üzere gerçek dışı yazılarla Şener Paşa ve ekibine karşı adeta yıpratma kampanyaları düzenlediler…
Antalya’da yayınlanan ve Çetin Yetkin yönetiminde çıkan “Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk” dergisi, Aralık 2006 sayısında Şener Paşa’nın üniformalı resmini ve üzerinde “ADD’de ne yapmak istiyor” şeklinde bir yazıyla kapak yapıyordu.
Derginin kapağını çevirince kendilerini Atatürkçü olarak lanse eden; Prof. Dr. Çetin Yetkin, Prof. Dr. Anıl Çeçen, Hüsnü Merdanoğlu, Ertuğrul Kazancı ve diğer isimlere rastlıyordum.
Derginin dördüncü sayfasında Ülker’in finansörlüğünü yaptığı ve Şaban Gülbahar’ın başkanlığındaki Asam’ın yayın organında yer alan Anıl Çeçen’in “Müdafa-i Hukuk’tan Atatürkçü Düşünce’ye” başlıklı yazısını okurken gülmeye başlıyor ve bu gülmenin sonucunda dergiyi elimden düşürünce bu ekibin Müdafaa-i Hukuktan Atatürkçü Düşünceye nasıl geldiklerini görüyordum.
Atatürkçü (!) derginin arka kapağı Ülker ürünlerinin reklamı ile doluydu. Hani şu Maliye Bakanı Unakıtan’ın bir dönem umum müdürlüğünü yaptığı, Başbakan Tayyip’in distribütörlükte bulunduğu, bir çok AKP’linin ve Saadet Partilinin bünyesinde yer aldığı, Yasin El Kadı’nın, Cüneyt Zapsu’nun ortaklıklarında olduğu Ülker’in reklamları bu Atatürkçülerin(!) dergisinin arka kapağında yer alıyordu.
Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurumu’nun raporuna göre, Yasin El Kadı’nın para trafiği izlendiğinde karşımıza en çok Ülker gurubu şirketleri çıkıyordu.
Ülker gurubunun reklamlarının yer aldığı derginin yazarlarından Anıl Çeçen’in, Erbakan’a yakın bir çizgide yayın yapan ve kapağında Erbakan’ın resmi bulunan “Milli Çözüm” dergisinin Mayıs 2005 sayısında yer alan şu sözlerini okuyorduk;
“Türkiye’nin ve insanlık aleminin kurtuluş reçetesi Erbakan’ın projeleridir”
”””Bu yazı http://ilk-kursun.com/2803 sitesinden alınmıştır”””””
**

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder