23 Mayıs 2018 Çarşamba

"DEVLET TİYATROSUNDA EMPERYALİZME ALKIŞ" Araştırmacı, Kemalist Yazar: Hüsnü Merdanoğlu

DEVLET TİYATROSUNDA EMPERYALİZME ALKIŞ

Hüsnü Merdanoğlu

Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı, Devlet Tiyatroları oyuncuları tarafından Ankara’da (Şinasi Sahnesinde) sahnelenen, “Avrupa Komedyası” adındaki oyunu izledikten sonra; işgalin ne demek olduğunu unutanlara, işgalin insan onuruna yaraşmadığını anımsatmayı gerekli gördüm.

“Avrupa Komedyası” oyununda, Avrupa Birliğine girmek çabası içinde olan bir koalisyon hükümeti eleştirilmektedir. Koalisyon hükümetindeki Başbakanın; yürümede zorlanması, ayakkabısını giymeyi unutacak kadar yaşlanmış olması vurgulanmakla, hangi koalisyon hükümetinin eleştirildiği kolayca anlaşılmaktadır. Ancak asıl üzerinde durulması gereken bu ve benzeri eleştiriler değil.

Söz konusu oyunda; partilerinde “ebedi başkan” olmak için heykellerini Avrupa Birliğine götürme uğraşı veren ve bu konuda diğer devletlerden yardım arayışına giren liderler, amaçlarına ulaşmak için ödün üzerine ödün vermekte iken oyunun sonuna doğru ülke, ABD askerleri tarafından işgal edilmektedir.

Senaryo gereği, işgal güçlerinin (emperyalistlerin) generali işgalden sonra yaptığı konuşma da; 1940’lı yıllardan itibaren bu ülkeyi kendilerinin yönettiğini, dış desteği kendilerinin verdiğini, terörist başını kendilerinin teslim ettiğini belirterek, ülkeyi işgalde geç kaldıklarından dolayı özür dilemektedir.

Bu aşamada oyunun sonuna gelindiği için izleyici alkışa hazırlamakta, işgal güçlerini alkışlamak zorunda bırakılmaktadır.

Elbette işgalin ne demek olduğun bilincinde olan, beyinleri henüz teslim alınmamış ulusalcı olma onurunu taşıyan izleyiciler, gerekli tepkiyi koymakta ve alkış yerine yüksek sesle eleştirilerini dile getirmektedirler. Ne var ki, senaryo gereği olsa da işgal güçlerini alkışlama durumunda kalanlarda olmaktadır.

Bu bağlamda; günümüz Irak halkını canından bezdiren, “işgal” koşullarını ve görüntülerini görmezden gelenler, tarihimizdeki işgal gerçeğini unutanlar yakın tarihimize bakmalıdırlar.
***
15 Mayıs 1919 günü; “Osmanlı yurttaşı yerli Rumlar, erkekleri, silahlı; ka¬dın ve çocukları, ellerinde mavi-beyaz Yunan bayraklarıyla ken¬tin caddelerini doldurmuş, saldırganlığa hazır aşırı davranışlarla sevinç gösterilerinde bulunmuşlardır.… Anadolu'yu yangın yerine döndürecek bir vahşet dönemi, o gün İzmir'de başlamıştır.” (1)

İzmir’in işgaline karşı gelinmesi, teslimiyetçiliği benimsemiş olan İstanbul Hükümeti tarafından İzmir’e gönderilen “Saray Kurulu” aracılığı ile engellendiğinden, Türk askerleri Sarıkışla’da bekletilmiştir.

İşgal ile birlikte Yunan güçleri ve onlara öncülük eden Yerli Rumlar, Sarıkışla’ya yönelmişlerdir. Gelişmeleri not eden bir Fransız yetkili gördüklerini günümüze taşımıştır:

"Yürüyüş kolunun önünde çok büyük bir Yunan bayrağı vardı. Herkes çılgınca 'zito Venizelos' diye bağırıyor, sancaktar durmadan bayrağı sallıyordu. Gösteri yapanlar, gürültü içinde gitgide kendilerini kaybettiler. Bu biçimde, içinde çok sayıda Türk askerinin bulunduğu büyük kışlanın önüne geldiler. Kışlada, silâhaltına yeni alınmış yedek subaylar, 56. Süvari Alayı'nın subayları ve düşüncesizce verilmiş emir gereği burada toplanmış başka birçok subay vardı. … silahlarını teslim ettiler. … bu savun¬masız insanlar, birbirlerine sokulmuşlardı. Bu sırada kışladan, tahrikçi bir Yunan ajanı tarafından patlatılan bir tabanca sesi ortalığı çınlattı. Bu, beklenen bir işaretti. Yunan askerleri hemen kışla karşısında mevzi aldılar ve bir ateş yaylımı başladı. … Ateş kesilince elinde beyaz bir bezle bir Türk subay, görüşmeci olarak kışladan çıkmıştı, fakat derhal süngülendi ve yere yıkıldı. … Yunan denizciler gülüşerek Türk subaylara ni¬şan alıyorlardı. Otuz'dan fazla subay vurularak, binecekleri geminin ö¬nünde rıhtıma düştü. Geri kalanlar, türlü hakaretlerle bindikleri gemi¬nin ambarına, hayvanlarla beraber tıkıldılar.

… Rıhtımda ve kışlalar önünde, eşlerinden ya da oğullarından bir haber almak için bekleşen Müslüman kadınlar hakarete uğramış, çarşafları yırtılmıştır. Sokaklar, işlenen cinayetlerin izleri ve artıklarıyla doludur. Öldürmeler giderek yerini hırsızlıklara bırakmaktadır.” (2)

Devlet Arşivinde, İzmir'de, işgalci güçlerin gerçekleştirdiği vahşet ile ilgili olarak şu bilgileri bulunmaktadır: İşgalle birlikte Yunanlılar, Türkleri sıkı bir takibe almışlar, esir alınan Müslümanların burun, kulak ve cinsel organları kesilerek işkence yapılmış, sonra öldürülmüşlerdir. … (3)

Bir Yunan teğmeni, Türk kolordu komutanı Ali Nadir Paşa'ya tokat atmaktan geri durmamıştır. Resmi dairelerdeki kasalar ve dolaplar kırılarak, cami ve mescitler dahil yağmalanmıştır. İşgal gününün bilânçosu; beşbin kadar İzmirli Türk'ün ölümü olmuştur. (4)

Fener Rum Patrikliğine bağlı, Osmanlı yurttaşı bir "din adamı!" görünümündeki İzmir Metropoliti Hrisostomos, bunca vahşetin ya¬şandığı İzmir işgalini, kilisede yaptığı, daha sonra bildiri olarak dağıtılan konuşmasında şöyle kutsamıştır:

"Bugün sizleri, muhte¬şem ve ilahi bir törene davet ettik. Bu öyle bir törendir ki, milletler u¬zun yüzyıllar boyunca, ancak bir kez gerçekleştirme şansına sahip ola¬bilirler. Huşu ve saygıyla eğiliniz, ama başlarınızı dik tutunuz. Kardeş¬ler beklenen an gelmiştir. Yüzyıllık arzular yerine gelmektedir. Ola¬ğanüstü yıllar yaklaşmıştır. Irkımızın büyük umudu, anamız Yunanis¬tan'la birleşmek yolunda, bağrımızı kızgın demir gibi yakan ve kavuran o şiddetli, derin ve yakıcı arzumuz, işte bugün, tarihi minnetle anılması gereken 15 Mayıs günü gerçekleşiyor. Bugünden sonra, büyük vatanı¬mız Yunanistan'ın ayrılmaz bir parçası oluyoruz. Yunan tümenleri, Küçük Asya sahillerine çıkmaya başlamıştır. Yaşasın Helenizm." (5)

İzmir ve yöresinin işgal günlerini yaşayan, Fransız birliklerinde görevli çavuş Richot’un görgü tanığı olarak günümüze aktardığı bilgiler, Yunan kıyımının ne denli acımasız olduğunu kanıtladığı gibi de anımsatması yönünden ilginç olsa gerek.(6)

O günlerde çavuş Richo, Menemen’den İzmir’de bulunan komutanına şunları yazmıştır: "Burada geçen çok üzücü olaylar ve hiçbir yardımcım olmaması nedeniyle, beni buradan almanızı ve Yunanlıların olmadığı bir yere atamanızı rica ederim. … Gar meydanında bir açık hava pazarı kurdular; elbise, gümüş takımları, mücevherler, ayakkabılar gibi yağma edilmiş eşya satıyorlar. Bunlar, İngiliz yetkililerin kendilerine rastladıkları her Türk'ü öldür¬melerini emrettiğini, … söylüyorlardı. " (7)

İzmir’de yapılan kıyımı, izleyen yıllarda TBMM’de Mustafa Kemal Paşa tarafından şu sözler ile dile getirmiştir:

“Yunan orduları, İzmir rıhtımını kana boyadı... En güzel bakımlı yerlerimizi yakıp yıkmaya başladı. Kadın ve çocuklarımız, namus ve iffetimiz ve pek çok ibadet yerimiz, anıt eserlerimizi de içine alarak, Türk adı altındaki her şeye saldırıldı. Her gün Ayasofya'ya haç asıp, gözdağı vermeleriyle hassas duygularımız incindi. Esirler konusunda bile uygun görülmeyen bir zorlama ile asırların onurlu yükünü omuzlarında taşıyan subaylarımız, düşman subaylarına saygı duruşunda bulunmak zorunda bırakıldı. Namus simgemiz olan sancağımıza hakarette bulunuldu.” (8)

Devlet arşivinde;
Yunanlılar tarafından Menemen’de Müslüman halkın kıyıma uğrattıkları, Menemen’de kadınlara tecavüz edildiği, Nazilli ve Aydın’da Müslümanlara karşı yapılan kıyımın dayanılmaz olduğu, Müslüman mahallelerinin tamamının yakıldığı, Nazilli’de öldürülen suçsuz halkın ikiyüz kırk kadar olduğu, Aziziye istasyonunda trenden indirilen yüz otuz kadar Türk’ün kadınlarına, kocalarının önünde tecavüz edildiği, Akhisar’da Halil Paşa ve beş arkadaşının vücutları ikiye ayrılıp, kulak ve burunlarının kesildiği, gözlerinin oyulduğu, Yunanlılar tarafından öldürülen on beş Türk kadının cesedinin Gediz Çayı yöresinde bulunduğu, Türklerin canlı canlı ağaca asılarak altlarında ateş yakıldığı, ezan okutmayıp halkın namaz kılmasının engellendiği, evlerden ve camilerden değerli eşyaların alındığı, Gemlik halkından yetmiş yaşında bir kadına, halk önünde onbeş Yunan askerinin tecavüz ettiği, Uşak ve yöresinde Müslüman mezarlarının kazılarak çıkarılan cesetlerin başlarını keserek Rum çocuklara verip başlar ile top oynatıldığı, yüksek miktarlarda taşınabilir, mal, malzeme ve kıymetli eşyanın Yunanistan’a götürüldüğü gibi birçok kıyım yapıldığı (9) belgelidir.

Dahası, “…Yakılan bağ ve bahçeler, korkunç biçimde parçalanmış cesetlerle doluydu. Kadınlar, ırzına geçildikten sonra ağaçlara çarmıha gerilmişti. Çocuklar, canlı olarak samanlık kapılarına çakılmıştı. Bütün bu dehşet sahnelerinin üzerinden, bir de yanmış insan cesetlerinin mide bulandı¬rıcı kokusu geliyordu …” (10)

İşte, Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde başlayan Türk Ulusal Bağımsızlık (Kurtuluş) Savaşı, bu vahşeti durdurmayı ve bağımsızlığı sağlamayı gerçekleştirmeye yönelik olmuştur. Kuvayı Milliye’nin (Ulusal Güçlerin) örgütlenmesi ile emperyalizm yenilmiş ülke işgalden kurtarılarak, tam bağımsızlığa dayalı, sömürülen uluslara örnek, Atatürk döneminde yeryüzünün en saygın devleti olan Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.
**
İşgalin ne gibi vahşet getirdiğinin anımsatılması gerekirken, senaryo gereği de olsa halkımızı işgalcileri alkışlatma yönelik oyunların Devlet Tiyatrosu aracılığı ile oynanması elbette üzücüdür. Ancak beni asıl düşündüren ve ürperten gerçekle oyunu izledikten sonra karşılaştım.

Tiyatrodan ayrılmakta iken, benim gibi tiyatrodan çıkan ve yaşı yaklaşık 7-8 olan geleceğimizin güvencesi bir çocuğun, annesine şunları söylediğini duydum:

“Anneciğim iyi ki Amerikan askerleri var değil mi?”

Evet, hedef yerini bulmakta; “… ilk önce ve her şeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilme”si(11) gereken genç beyinler, emperyalizm kuşatmasını doğal karşılamaktadır.

İnsanlarımızı emperyalizmi alkışlatmaya hazırlanmasını içime sindiremiyorum. Sindirenleri de kınıyorum.

DİPNOTLAR
(1)Metin Aydoğan, Ülkeye Adanmış Bir Yaşam, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, Umay Yayınları, İzmir, 2005.s.191.
(2) Aktaran, Berthe Georges Gaulis, Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği, Cumhuriyet Gazetesi Armağanı, İstanbul, 1999, s. 56-60.
(3) www.devletarsivleri.gov.tr
(4) Aktaran Zekai Güner, Milli Mücadele Başlarken Türk Kamuoyu, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999, s.,162-163.
(5)Aktaran, Metin Aydoğan, agy, s.193.
(6)Cumhuriyet Eğitim Ordusunun bir öğretmeni olarak, Cumhuriyetin Ordusunda askerlik görevini yapmakta olan Mustafa Fehmi Kubilay, 23 Aralık 1930 günü Menemen’i ve tüm yurdu düşman işgalinden kurtaran ve Cumhuriyeti kuranlara karşı ayaklananlar tarafından Menemen’de şehit edilmiştir.
(7)Aktaran, Berthe Georges Gaulis, a.g.y., s. 63-64.
(8) Mustafa Kemal Atatürk’ün TBMM Konuşmaları (13 Ağustos 1923 günlü konuşmasından), www.tbmm.gov.tr/tarhice/atatürk/htm
(9)Arşiv Belgelerine Göre Balkanlar’da ve Anadolu’da Yunan Mezalimi, T.C.Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Dairesi Başkanlığı Yayını, Yanı No: 30, Cilt;II, Ankara, 1996.
(10)Fransız tarihçi Benoit Mechin’den aktaran, Metin Aydoğan, Ülkeye Adanmış Bir Yaşam, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı” Umay Yayınları, İzmir, 2005, s.207.
(11) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, 1952, Türk İnkılap Tarihi Enstitü Yayınları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder