7 Haziran 2018 Perşembe

HIRANT DİNK OLAYININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ, Kemalist Yazar-Atatürkçü Düşünür HÜSNÜ MERDANOĞLU

HIRANT DİNK OLAYININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Öncelikle bilinmesi gereken tarihi bir gerçek; Anadolu’da ölüm kalım savaşının sürdürüldüğü günlerde, azınlık kimliğinde olan herkesin, Kuvayı Milliye’nin karşısında olmadığıdır. Aksine, Kuvayı Milliye’ye katkı sağlayanların içinde azınlıklar da olmuştur. İstanbul’dan Anadolu’ya silâh kaçıranlar arasında Ermeniler bulunduğu gibi, İzmir’in işgalinde Yunan bayrağını indiren arasında Yahudiler de vardır.

Örneğin; Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı (İstiklâl Harbi) sürecinde –silâh ve cephane dahil– Anadolu’nun ihtiyacının önemli bölümünü, İstanbul’dan Anadolu’ya gizli olarak götürülen malzeme ile karşılanmıştır. Bu gizli hizmette “azınlık” olarak bilinen (Müslüman olmayan) yurttaşlarımızın çok önemli katkıları olmuştur. Türk ve Müslüman görünümlü Damat Ferit, ulusal güçlerin eline geçmesin diye Osmanlı silâhlarını Sarayburnu’ndan denize döktürdüğü günlerde, Fransız Vapur Kumpanyası Müdürü Şarl Kalçi, “… Şirketin 5’i bana ait olmak üzere 9 vapuru var. Son vapur da elden çıkana kadar sizinle çalışacağım” demiştir. Aynı şirkette çalışan Ermenilerden Pandikyan, Terziyan ve Hogasyan Efendiler de Milli Müdafaa Grubu’nda etkin görev almışlardır.

Bu bağlamda, Osmanlı Teşkilatı Mahsusası’nın (Haber Alma Örgütü’nün) başında bulunan Eşref Kuşcubaşı şunları söylemiştir:

“Şu gerçeği tarih önünde tekrarlamak isterim; Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içinde yaşayan bütün Rumlar, Ermeniler, Yahudiler asla hain değillerdir. Aralarında öz ve halis Türk kadar bu topraklara bağlı, hatta bu topraklar için seve seve ölecek insanlar çıkmıştır. En nazik ve buhranlı günlerde birçok Ermeni ve Rum vatandaşlarımızdan, en vatanperver Türkleri gıpta ettirecek yakınlık görmüşüzdür... Bu, ahlak sahibi kadirşinas insanlar bizlerle beraber gülmüş, beraber ağlamışlardır.”

Nitekim 26 Ocak akşamı “Cevizkabuğu” programının konuklarından olan, Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı Ermeni kökenli Türk yurttaşı Dikran Kevorkyan’ın, emperyalizm karşında gösterdiği ulusalcı dik duruşla, Kemalizm’in ulusalcılık ilkesini özümsediğini kanıtlamıştır.

Sayın Dikran Kevorkyan’ın söz konusu programda belirttiği üzere; içinde yaşadığımız ulusal sorunların kökeninde, eğitimdeki yozlaşma ve ulusal içerikten uzaklaşması gelmektedir. Köy Enstitüleri ve Halkevleri kuruluş ilkeleri doğrultusunda varlıklarını sürdürmüş olsaydı, bu gün ne Güney Anadolu’muzda ayrım ne büyük kentlerimizde yaşam güçlüğü ne de cenazede “Hepimiz Ermeni’yiz” diye bağıran ulusal bilinçten yoksun, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı görünümlü ancak dış güdümlü insanlar olmazdı.

Bu saptamayı yaptıktan sonra, 19 Ocak 2007 günü katledilen Ermeni asıllı Türk yurttaşı Hırant Dink olayının “azınlık” görünümüne büründürülmesinin gerisindeki niyete değinmek istiyorum.

Hırant Dink’in katledilişini bir azınlık sorununa büründürmenin gerisindeki amacı görebilmek için;

-Ülkemize yönelik emperyalist plânları ve bu plânlar içeriğinde,

-Dink’in öldürülmesi öncesindeki gelişmeleri,

-Dink’in öldürülmesinden sonra ve cenazesinin kaldırılması aşamasında yaşanılanları iyi yorumlamak gerekir.

Bilinmesi gerekir ki; bütün ulusal sorunlarımızın, ulusal çıkmazlarımızın ve ulusal darboğazlarımızın kökeninde, emperyalist güçlere ve emperyalist içeriğinden kuşku duyulmayan Avrupa Birliği’ne tam üye olma sürecinde verilen ödünler yer almaktadır.

Bu süreçte, Avrupa emperyalistlerinin dayatmaları, ABD emperyalizminin destek vermesiyle, özellikle de Kopenhag Ölçütleri (Kriterleri) bağlamında, ulusal bütünlüğümüz yönünde verilen ödünler sonucunda, Kemalist Büyük Türk Devriminin vazgeçilmez ilkesi olan ulus devlet bütünlüğünün oluşturduğu ulusal beraberlik, dayanışma ve hoşgörü anlayışı zedelenmeye çalışılmakta, Yugoslavya’da uygulandığı gibi ülkemiz ayrıştırılarak kontrol altına alınmasının kolaylaştırılması hedeflenmektedir.

Bu bağlamda, aynen Sevr haritasında olduğu gibi Türkiye’nin, Orta Doğu bölgesiyle (petrol yatakları ve İslam dünyası ile) ilişkisini kesmek için Anadolu’nun doğusuna set çekilmenin alt yapısı hazırlanmıştır. Bu set’in, Mütareke koşullarında olduğu gibi emperyalizmin güdümünde Ermenistan ve Kürt devleti kurulması ile gerçeklendirilmesinin plânlandığı, tüm açıklığı ile görünen gerçektir.

Bu plân geniş içerikli plânın uzantısı olup,

Geniş içerikli emperyalist plânı şöyle özetlemek mümkündür:

1) Kostantinapol (Bizans) ile Marmara Çevresi (Patrikhane'nin Devlet statüsü verilerek Devlet olarak tanınması) İstanbul'a dünya kenti statüsü tanınması,

2) Yalnız Orta Anadolu’nun Türklere bırakılması,

3) Karadeniz Pontus Devleti'nin kurulması,

4) Ermeni Soykırımı'nın tanınması, tazminat ödenmesi,

5) Güneydoğu'da Kürdistan Devleti'nin kurulması,

6) GAP, Dicle, Fırat ve tüm barajların uluslararası denetime bı¬rakılması,

7) İzmir ve yöresine (İyonya) NATO karargâhının getirilmesi,

8) Kıbrıs’ın, stratejik önemi yanında, çevresindeki zengin petrol yatakları ve İsrail’e yakın ada özeliğinde olması gibi çok yönlü önemi nedeniyle, Anadolu'dan koparılması, Türk askerinin Kıbrıs'tan çıkarılması,

9) Ege ve adaları FIR hattı ile Türkiye'nin hapsedilmesi, Türkiye'den Lozan'ın intikamının alınması, Sevr da¬yatılarak, ülkemizin parçalanması, Anadolu’nun, emperyalistler tarafın¬dan yutulması,

10) Emperyalizmin Türkiye’yi yutmasının kolaylaştırılması için Türkiye’yi, İran ile savaşa tutuşturması.

Dink’i katleden tetiği kimin ya da kimlerin çektirdiğini bilmemeyiz, ancak bilinen geniş içerikli emperyalist plânlara yönelik altyapı hazırlamak için;

-Ermenileri mağdur göstermek,

-Sözde Ermeni soykırım yasalarını kabul ettirmek,

-Irak’a, insan hakları ve insanlık onurunu sahip çıkmak için gelenlerin, insanlık dışı vahşetlerini örtmek ve bu arada Kerkük’te yapılan soykırım vahşetinin kamuoyunda unutturmak,

-Türklüğün yasal bağlamda onurunu koruyan Türk Ceza Yasasının 301 inci maddesini, Türklüğe hakareti kolaylaştıracak düzenlemeni yaptırmak gibi ek plânları devreye sokulmak,

-Kuvayı Milliye ruhunun, emperyalist güçler karşısında, ruh gücünün silâh gücünden üstün olduğunu kanıtlaması bilindiği için “vicdanı ret” gibi Türk ulusunla yabancı olan anlayışları toplumumuzda yerleşmesini sağlamak,

gibi ön hazırlıklar yapıldığı anlaşılmaktadır.

Ancak, Türk halkının sabrını denemek, emperyalizme tarihte çok paha¬lıya mal olmuştur. Ateşle oyun olmayacağı bilinmektedir. Emperyalist güçler ateşle oynanmayacağının bildikleri için ateşin özünü köreltme işini, küresel sermayenin kontrolünde ve güdümünde olan medyaya bırakmışlardır. Emperyalist güçlerin güdümündeki Medya; yurttaşlarımız arasındaki dayanışma, yardımlaşma, yurttaş olma bilincini onurunu zedeleme ve Kuvayı Milliye’den gelen ulusal bilincimizi köreltme görevini sürdürmektedir.

Bu noktada, Kemalist Büyük Türk Devrimi’nin öncüsü Atatürk’ün şu sözlerini anımsamakta yarar var;

“Aşağılık kimselerin parayla yaptıkları basın savaşları vardır.”

“Her zaman her ülkede görüldüğü gibi bizde de ... kişisel çıkarlarını memleket ve ulusumuzun zararlarında arayan âdi kimseler de vardır. Doğu işlerini çevirmede ve zayıf noktaları arayıp bulmakta pek usta olan düşmanlarımız, bunu memleketimizde bir örgüt haline getirmiştir.”

Öte yandan, Dink’in katli öncesi koşular ile hemen sonrası gelişmeler arasında bir paralellik de dikkat çekicidir. Televizyon ekranlarına yansıdığı üzere; Dink’in katlinin hemen sonrasında ortaya çıkan ve kısa sürede yapılamayacak kadar büyük olan Dink resimleri, pankartlar ve aniden oluştuğu için hazırlıklı oldukları izlenimini veren kalabalık, cinayetin yukarıda özetlediğimiz plânın uzantısı olduğu kuşkusunu doğurmuştur.

Söz konusu plânın içeriği emperyalist olduğu içindir ki yurtseverlerin, Türkiye’nin bağımsızlığından yana olanların, bölgesinde öncülük görevini üstlenmek isteyenlerin, kısaca; üzerimize gelen emperyalist tehlikenin farkında olan Kemalist’lerin bu plân içinde olmadıklarının kesin kanıtıdır. Bu vargının başka bir kanıtı ise Dink’in öldürülmesi ile ilgili eylemler içerisinde olanların Türk bayrağı taşımamış olmalarıdır. Çünkü Kemalistler bilmektedir ki; ülkemizde din, mezhep bölge, ırk benzeri etnik ayrım, ulus devlet bütünlüğünü zedeleyici etkendir. Ulus devlet bütünlüğünün simgesi ise Türk bayrağıdır.

Son yıllarda ve genellikle de Ocak aylarında (yıl boyunca gündemi belirlemek için olsa gerek) Kemalist yazar ve düşünürlerin öldürülmüş olmalarının acısını yaşayan, Kahramanmaraş, Çorum, Yozgat ve Sivas Madımak kıyımı gibi acıları yüreğinde taşıyan Kemalistler, öldürülmenin, yakılmanın, işgalin ve hıyanetin ne olduğu bilirler ve çözümün; ulusal devlet bütünlüğü içinde olacağını görürler.

Bilinen ve gözden kaçırılmayan bir gerçek daha vardır ki, Türkiye Cumhuriyeti’ni, emperyalist kuşatma karşısını savunma onurluluğu gösterdikleri için öldürülen yazar, yargıç, gazeteci ve düşünürlerimizin cenazelerinde Türk bayrağı baş tacı iken, Hırant Dink’in cenazesinde Türk bayrağına yer verilmemiş olmasıdır.

Bu durum ulusal birlikteliğe karşı bir tavırdır. Ulu olma bilincinden yoksun, şirketler devleti ABD bile, kimin gerçekleştirdiği belli olmayan 11 Eylül olayını bahane edip, ulusal bilinç yaratmaya çalışarak, ayakta kalma çabası içinde olduğu bir dönemde, ulusallığa sırt dönmek, Türkiye’ye en büyük ihanettir.

Sonuç olarak;

Hırant Dink’in cinayetinin arkasındaki güçleri aralayabilmek için, her cinayetten sonra sorulan değişmez soruyu sormak gerekirse; Hırant Dink’in öldürülmesi hangi çevrelerin, kimlerin ve hangi devletin işine yarar?

Bu sorunun doğru yanıtlanması hem Hırant Dink’i katleden gücü belirleyecek, hem de “Hepimiz Ermeni’yiz, Hepimiz Hırant‘ız” diye bağıranların kimlere hizmet etmekte olduklarını ortaya koyacaktır.

Kimsenin öldürülmesin dilememekle birlikte, bir travestinin öldürülmesi durumunda, “Hepimiz Ermeni’yiz” diye bağıranların “Hepimiz” neyiz (?) diye bağıracaklarını merak ederek belirtmek isterim ki; ülkemizde alt kimliği öne çıkaranlar, işgalleri altındaki Irak devletinin, asli unsuru olan Arap milletinden söz etmeden, sürekli olarak “Şii”, “Sünni” ayrımını körükleyenler arasında, amaç benzerliği olduğunun farkında mıdırlar?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder